Anne-Babalar için
Bugün çok eski zamanlarda anne-baba olmuş, daha yeni anne-baba olmuş ya da bir gün anne ya da baba olmayı hayal edenler için çocuklarını daha iyi anlayabilmelerine katkı olacak bir metafor ile ufak da olsa fayda sağlamaya niyet ettim.
Yeni doğmuş bir bebek yumuşacık bir hamur gibidir…
Ve o hamur sizin elinizdeki malzemeler (genetiğiniz, DNA’nız vs.) ile oluşan ham bir hamur. Kendine ait herhangi bir bilgisi, korkusu, fikri, inancı, kalıbı vs yok. O sizin ellerinizde hayat ve şekil bulacak.
Bu hamur sizin verdiğiniz ve vermek istediğiniz şekil ile (zihin modeliniz, geçmişiniz, inançlarınız, fikirleriniz, eylemleriniz, sevginiz, şefkatiniz, öz değeriniz, yeterliliğiniz, korkularınız, endişeleriniz vs) ile ortaya çıkacak.
Mesela o hamuru yoğururken, şekillendirirken;
Ona neler söylemek istersiniz?
Sevginizi, şefkatinizi nasıl aktarabilirsiniz?
Onu kendi inançlarınızla mı biçimlendirirsiniz yoksa belli bir süre sonra dinlenmeye, mayalanmaya bırakıp kendi şeklini ve özünü almasını mı gözlemlersiniz?
Zaman içinde sadece sizden aldıklarını mı kullansın istersiniz yoksa çevresinden ve hayattan öğrendiği yeni bilgiler ile kendisi ve dünya hakkında farklı ve kendine öz bir fikir sahibi olmasını mı istersiniz?
Sadece kendi hamurunuzu en iyi haline getirmeye mi çalışırsınız yoksa başkasının hamuru ya da hamurları ile kıyaslama mı yaparsınız?
O hamurun iyi tutması için nazikçe mi yoğurursunuz yoksa sertleşmesi, kıvam alması için bazı hamurlar gibi kabına vurarak mı?
Bunları biraz düşündükten sonra okumaya devam edebilirsiniz.
Bu hamurun belli bir son kullanma tarihi olmakla birlikte siz dâhil kimse bunu bilmiyor. Ve bu hamur öyle bir hamur ki, son kullanma tarihine kadar istediğiniz şekli verebilirsiniz.
Ne güzel değil mi? Elinizde her şeyden habersiz, kendi başına ilk başta genetiği dışında hiçbir gücü, yeteneği, bilgisi olmayan ve sizin oluşturacağınız bir hamur var ve siz onu istediğiniz şekli vererek büyütebilir, renklendirebilir, lezzetlendirebilir ve bir forma sokabilirsiniz.
Ne şahane bir şey gerçekten…
Peki, yıllar sonra o hamura baktığınızda ne demek istersiniz?
Şimdi biraz gözlerinizi kapatın ve bakın hamurunuzun her bir detayına 10-20-30-40-50… yıl sonra o ürettiğiniz hamur için ne dersiniz?
Mesela,
İşte bu benim şaheserim?
Ne güzel bir hamur, benden bile harika oldu mu?
Yoksa
Bu hamur neden böyle oldu mu? Dersiniz
Eğer şaheser ya da kendinizden bile iyi olarak görüyorsanız size kocaman bir alkış, yönteminizi mutlaka bütüne hizmet yolunda paylaşın, ilham olun derim!
Eğer, hamurda beğenmediğiniz bir şey varsa o zaman tekrar dönüp içinize bakın. Hamurun beğenmediğiniz noktaları neler, bu gün, tam da şu anda bugüne kadar yaptıklarınızın dışında neyi farklı yaparsanız o hamur sizin şaheseriniz olur?
Ve şunu hayatınızın her anında, her konu için hatırlayın lütfen;
Aynı şeyleri yaparak sadece aynı sonuçları alırsınız. Sadece yeni yollar deneyen, yeni ve farklı fikirlere izin verenler değişime kolayca açılabilirler.
İnsan genelde kendinden çok karşısındakini daha kolay görebiliyor. Başkasının açıklarını, eksiklerini, hatalarını görmek kendimizi görmekten daha kolay oluyor çoğu zaman. Bu noktada aslında karşı tarafta beğenmediğimiz ne varsa ya aynısı bizde de vardır ve bize ayna tutuyordur ya da karşımızdaki kişi bizim zihinsel inançlarımız, korkularımız ya da fiziksel davranışlarımız nedeni ile kendi benliğini korumak için kendisine faydalı olduğu halde bizim hoşumuza gitmeyen davranışlar sergiliyor olabilir.
Bu çerçeveden bakmayı başarabilirsek olan ve olmayanın arkasındaki derinliği zamanla daha kolay görmeye başlarız. Karşımızda hatalı ya da suçlu olmadığını anlayarak kendi eylemlerimizi değiştirdiğimizde karşı tarafında değişmeye başladığını gözlemliyor oluruz. Yani hatırlasanıza o hamuru siz şekillendirdiniz, dolayısı ile hamura şekil veren değişmedikçe hamurun kendisinin değişme ihtimali çoğu kez mümkün olamayabiliyor. Yani sonucu oluşturan sebep değişmeden sonuç da değişemiyor. O yüzden o hamurun ununu, suyunu, tuzunu koyan sizsiniz o zaman miktarları düzenlediğinizde sonuçlar da düzene giriyor olacaktır. Yani bunu şöyle de açıklayabilirim. “sen şöylesin, şöyle yapıyorsun, onu değiştir artık” kalıbı yerine “ bir de bunu deneyeyim” diyerek yeni bir yol denemeyi seçebilirsiniz. Bu sayede eylemlerinizde birlikte bakış açınız, bakış açınızla birlikte yaşamanız yeniden şekillenmeye başlayacaktır.
Tabi bunu yaparken “beklenti yasası” hiç işe yaramıyor onu söyleyebilirim. Çünkü beklentinin olduğu yerde gelişim, dönüşüm, fayda pek fazla barınamıyor. Değişimin tek yolu kabul etmek ve teslimiyetle birlikte olana inanmaktan geçiyor.
Hamur örneğinden devam edersek, “bu hamuru yoğuruyorum da hala istediğim şekli almadı” dersek o hamur hiçbir zaman istediğimiz şekli almak istemeyeceği gibi bazen istediğimizin çok daha tersi bir şekle de dönüşebilecektir. Peki, nasıl yapalım derseniz; o hamuru bilginiz, beceriniz, kabiliyetiniz ölçüsünde sadece yoğurun ve bunu sevgiyle, şefkatle sadece siz sevgi ve şefkat dolu olduğunuz için yapın, hamur da sizin gibi ya da sizin istediğiniz gibi olsun diye değil. O zaman içiniz çok daha ferah olacaktır.
Şimdi bakın bakalım tekrar, siz nasıl hamurlar yoğurdunuz bugüne kadar ya da şuan elinizdeki hamur nasıl bir şekil alıyor, şu anki halinden daha iyi olması için bu farkındalıkla bugünden itibaren farklı ne yapabilirsiniz? O hamurun kendi özünü alması, mayalanması için ona neler katabilirsiniz?
Elbette kimse mükemmel değil bununla birlikte herkes kendine ait en mükemmel formunu yakalamak ve yaşamak hakkına sahiptir. O yüzden siz kendi mükemmel formunuzu yakalayıp yaşamaya başladığınızda hamurunuza da o yönde rehberlik ediyor olursunuz.
Şimdi tekrar düşünün; nasıl bir rehber olmak istersiniz? Değişen mi? değiştirmeye çalışan mı?
Şifa olması niyeti ile
Dilek Torun
13.11.2020
Kategori : Blog Yazıları
Son Yorumları